Nedir?SağlıkYaşam

mRNA Aşısı Nedir? Diğer Aşılardan Farkı Nedir?

mRNA (Mesajcı RiboNükleik Asit), canlıların temel genetik malzemesi olan DNA’dan (DeoksiriboNükleik Asit) üretilmiş olan, çift zincirli DNA yapısının tersine tek zincirli biyomolekül olarak ifade edilmektedir. mRNA’nın hücre çekirdeği içerisinde geçerek, sitoplazmaya ulaşabildiği bilinmektedir. DNA içinde saklanan genetik bilgiler mRNA ve “Ribozom” olarak tanımlanan ve protein sentezlemesi görevini yerine getiren “Organel” taşınmaktadır. mRNA aracılığıyla DNA’dan ribozom içerisinde taşınan bilgiler, “tRNA” adı verilen başka bir RNA molekülü aracılığıyla, aminoasitlerin tek tek çoğaltılmasını ve çoğaltılan aminoasitlerin birleştirilmesi ile hücrelerin inşa edilmesinde, hücre içerisindeki süreçlerin çalışmasını destekleyen proteinlerin oluşturulma safhasında, rol almaktadır. mRNA özet olarak, DNA yapımız ve tüm sistemleri destekleyen proteinler arasındaki iletişimi sağlamakla görevli araç olmaktadır. DNA’dan mRNA oluşturulmasına “Transkripsiyon” adı verilmektedir. Okunan mRNA’nın, taşıyıcı RNA’lar (tRNA) aracılığıyla protein üretilmesi işlemine ise “Translasyon” denilmektedir.

Aşı Nedir? mRNA Aşısı Ne İşe Yarar?

Üzerinde çalışma yapılacak virüsün, bir kısmının yada tamamının, daha zayıf halinin ya da virüsü meydana getiren molekül parçalarının, vücuda enjekte edilmesine “Aşı Uygulaması” adı verilmektedir. Üstün bir zekaya sahip olan immün (savunma) sistemlerinin, uygulanan yabancı maddeyi tanımaları ile hızlı bir şekilde savunma hücreleri oluşturulmaya başlanmaktadır. Virüs vücuda aktif halde verilseydi, bedenin savunma sistemlerinin direnç oluşturma süreçlerinde, virüslerin sayılarının milyonlara ulaşması muhtemel olurdu. Bu da kişilerin hasta olmasına sebebiyet verirdi. “Viral Hastalık” kavramı, tam da bu şekilde oluşmaktadır. Zayıflatılmış haliyle bedene enjekte edilen virüs, yalnızca yüzeysel proteinler gibi belirli parçalar halinde iletilince, virüs parçasının (Uygulanan Aşının) insan bedenini hasta etme ihtimali ortadan kalkmaktadır. Ancak  bedenin savunma sistemi, bu haliyle bile etkili bir biçimde virüsü tanımlayabilir. Bu şekilde, zaman içerisinde, dışarıdan bir virüs tarafından enfekte olursa, savunma sistemi karşılaşacağı duruma hazırlıklı olacaktır. “Antikor” adı verilen savunma molekülleri beden içerisinde hızlı bir şekilde çoğalarak, virüsün hasta etme potansiyeli gerçekleşmeden, gelen yabancı madde yok edilmektedir. Virüs parçalarına karşılık gelen mRNA’ ların üretilmesi, virüsü tanımlayan sistemlerin bütünü bedene yayılmadan, vücudun belirli bir virüsü tanıması sağlanmaktadır. Bu şekilde mRNA aşısı, beden için yüksek oranda koruyucu etki yaratan bir sistem oluşturmaktadır. mRNA tekniği ile üretilen aşılardan en bilineni ise Pfizer Biontech aşısı olmaktadır.

mRNA Aşısı Çalışma Prensipleri

mRNA olarak tanımlanan aşılar, hücrelerin yeterince akıllı olmamasından faydalanmaktadır. Hücreler oldukça komplike sistemler olmasına rağmen, uzun evrimsel süreçlerden geçerek şekillenen, kendine ait bir zekası bulunmayan yapılardır. Hücrelerin komplike yapısı, zekası ile doğru orantılı değildir. Ancak bu hücreler, belirlenen işlerin yapılmasını sağlayan, en zor şartlarda, en uyumlu kombinasyonları seçen sistemlerdir. Hücre yapısı dışarıdan incelendiğinde inanılmaz karışık görünse de, en kolay kandırma yöntemlerini de mümkün kılmaktadır. mRNA aşıları da tam olarak bunu hedeflemektedir. Hücrelerin dışarıdan verilen ya da bünyesinde barındıran mRNA’ları ayırt etme özelliği bulunmamaktadır. Hücre içerisinde bulunan mRNA, ribozom tarafından okunmaktadır. mRNA aşılarının çalışma prensipleri de proteinlere dair bilgilerin barındırıldığı mRNA ’ların kullanımı ile sağlanmaktadır. Dışarıdan verilen mRNA aşıları, vücut sistemlerindeki hücrelerde okunarak, hedef proteinlere dönüştürülmektedir. Bedende bulunan savunma hücreleri, bu proteinlerle karşılaştıklarında, onları “Yabancı Madde” şeklinde tanımlayarak, antikor (Savunma Molekülü) üretimine başlamaktadır. Bu sistem ile bedenimiz hastalığa maruz kalmadan ve Covid-19 virüsünün yarattığı semptomları yaşamadan, hastalık beden tarafından tanınmaktadır. Doğal bağışıklık sistemlerimiz mRNA aşısı ile virüs parçalarını tanıdığında, savunma sistemleri o virüsle karşılaştığında oluşturulan antikor yardımıyla onu yok eder ve hastalık riskini ortadan kaldırılır.

mRNA Aşıları Hakkında Bilinmeyenler

mRNA kullanımı ile aşı üretmek, çok uzun zamandır araştırılan teknikler arasında yer almaktadır. mRNA kullanımın yer aldığı aşının üretimi pek kolay değildir. Günümüze dek mRNA kullanımıyla üretilen aşıların hiçbiri onay almamıştır. Bunun nedeni de, mRNA ile üretilen aşının güvenilirliğinde şüphe duyulması değil, genlerimiz üzerindeki kontrolün ancak 21.yüzyıla geldiğimizde etkin boyuta ulaşmasıdır. Covid-19 pandemisi ve buna neden olan SARS-CoV2 hastalığı, bilimin en güçlü araçlarını, en etkili ve hızlı biçimde kullanılması için alan tanımıştır. Vanderbilt Üniversitesinden Dr. William Schaffner bir ifadesinde, mRNA aşılarının 21.yüzyılın en etkin bilimi olduğunu belirtmiştir. mRNA kullanımı ile aşı üretimi, genetik mühendisliğini kapsayan komplike bir alan haline dönmüştür. Virüse ait yapının genetik faktörleri ve protein niteliği keşfedildiğinde, bunun mRNA’lara kodlanması kısmen daha basit bir işlemdir. Virüsün nükleotid dizilimi belirlenip, hücrelere bu yöndeki mRNA ’ların verilmesiyle, hücrelerin uzun yıllar üzerinde uzmanlaştığı evrimleşme süreci başlatılmaktadır.

mRNA Aşılarının Yan Etkileri Üzerine Genel Bilgiler

mRNA aşılarının en zorlu yan etkisi “Enflamasyon” (İltihaplanma) olarak belirtilmektedir. mRNA aşılarının test edildiği hayvan deneyleri, hücrelerin mRNA ’ya karşı enflamasyon tepkileri verildiğini gösterir. Dr. Norman W. Baylor bu konuyu şöyle özetlemektedir. “Sorulması gereken en önemli soru, enflamasyon yaşamadan vücudun içerisine nasıl girilmesi gerektiğidir. Savunma sistemlerinin kandırılması bir endişe kaynağı yaratmaktadır ve aşıların yaptığı da tam olarak bu olmaktadır. Süreç içerisinde istenmeyen yan etkilerle karşılaşılmaktadır. Savunma sistemleri komplike yapılardandır ve her bireye göre farklılık göstermektedir.” mRNA aşıları hakkında bir başka endişe de, mRNA yardımıyla üretilmiş olan hedef proteinlerin, diğer protein grupları ile negatif etkileşim yaratacağı yönündedir. Ancak yürütülen klinik deneyler, tüm olası yan etkilerin araştırılmasını içermektedir. Yapılan deneylerin sonuçları ise mRNA aşılarının endişeye neden olacak ciddi bir yan etkisinin bulunmadığını göstermektedir. Enflamasyon durumlarına neden olan en önemli etken, RNA aşılarının uygulandığı sistemlerdeki hücrelerin bir kısmının ölmesidir. Aşılan bölgede yaşanan enflamasyonların nedeni de bu olmaktadır. Bu durum uzmanlar tarafından oldukça doğal bulunmaktadır. Uzmanlar, kolumuzu bir yere çarptığımız sırada yaşadığımız kas çürümesi ve buna bağlı ağrı durumundan daha farklı bir şey olmadığını vurgulamaktadır.

mRNA Aşılarının Koruyuculuğu

Titizlikle yürütülen araştırmalar sonucunda ortaya çıkan iki farklı mRNA aşısının varlığı, pandemi konusunda umut verici gelişmeler olarak nitelendirilebilir. Süreç içerisinde sadece tek bir mRNA aşısı bulunmuş olsaydı, istatistiksel hatalar olduğu iddia edilebilirdi. Ancak birbirinden bağımsız iki farklı kurumun, aynı platformları kullanarak iki farklı aşı geliştirmiş olmaları, mRNA aşılarının ve teknolojik gelişmelerin umut veren yanı olarak gösterilmektedir. Yapılan araştırmalar, mRNA aşılarının etkili olabilmeleri için 3 ilâ 4 hafta ara ile 2 ayrı doz şeklinde uygulanmasını gerektirmektedir. Bu durum sağlık sistemlerinde elbette ekstra yoğunluğa neden olacaktır ama daha fazla doz alımı yerine mRNA aşılarının bu sistemle uygulanması her zaman daha etkili bir çözüm olmaktadır. mRNA aşılarının koruyuculuk süreleri şu an için net olarak bilinmiyor ki bu da oldukça anlaşılır bir durumdur. Çünkü, Covid-19 virüsüne karşı kazanılmış olan doğal bağışıklık gücünün, ne derece olduğundan henüz emin olunamamaktadır. Virüsün geçmişine bakıldığında aslında epey yeni olduğu görülmektedir. mRNA ya da farklı türdeki aşıların ortaya çıkarılması, hummalı bilimsel süreçleri gerektirmektedir. Buna rağmen işlevsel çözümler getiren mRNA aşıları, bilim dünyasının en etkili koruyucu aşıları arasında gösterilmektedir.

mRNA Aşıları ve Gen Değişikliği Konusu

Günümüzde mRNA aşıları konusunda yaygın olan endişelerden biri de genlerimizin değişeceği yönündedir. Ancak halk arasında popülerliğini koruyan bu endişenin bilim adamları tarafından belirtildiğine göre bilimsel hiçbir kanıtı bulunmamaktadır. Ortaya atılan bu bilgi ve neden olduğu korku tamamen asılsız olduğu ifade ediliyor. Bilkent Üniversitesi Biyoloji Profesörü Dr. Urartu Şeker konuyu şu şekilde özetlemektedir. “mRNA aşıları, bilimsel çerçevede, yalnızca sitoplazmaya kadar girebildiği ispatlanmıştır. Sitoplazmaya giren mRNA aşıları, antijenlerin üretimini sağlamaktadır ve sonrasında parçalara ayrılmaktadır. mRNA aşıları, yapıları itibari ile birer “Gen Parçaları” değildir. Buna bağlı olarak Genom’a girerek genetik sistemlerde değişim yaratması söz konusu olmamaktadır. mRNA aşılarının en büyük avantajı, çekirdek içerisinde girmesi gerekmez. Zaten çekirdeklerin içerisinde belirlenen her şey kolay kolay dahil edilememektedir. Keşke mümkün olsaydı, ancak mümkün değildir. Böyle bir seçenekte sentetik biyoloji farklı bir boyut kazanırdı.” Dr. Urartu Şeker’in de belirtmiş olduğu gibi bilinenin aksine mRNA aşıları hiçbir şekilde gen değişikliği yaratmaz. mRNA aşılarının tek dezavantajı, stabilitelerinin (Kararlılıklarının) çok düşük moleküller olmasıdır. mRNA aşılarının stabilitelerini arttırmak için bilim dünyasında oldukça uzun bir süredir çalışılmaktadır. Genel bir özet olarak, mRNA aşılarında moleküller, sitoplazma adı verilen, DNA’ları içerisinde barındıran hücre çekirdeklerinin dışında kalan sıvılarda bulunurlar. İşlerini yerine getirdikten sonra da bozularak yok olmaktadırlar. mRNA aşıları, DNA üzerinde hiçbir değişikliğe neden olmazlar.

Aşı Türleri Nelerdir?

Özellikle tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi ile aşı konusu daha fazla gündeme gelmektedir. Herkes aşılar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istemektedir. Covid-19 pandemi sürecinde aşı üretimi konusunda 5 farklı teknik kullanılmaktadır. Bunlar;

  • DNA / RNA bazında çalışan aşılar.
  • Viral vektörler.
  • İnaktif aşılar.
  • Canlı ya da zayıflatılmış aşılar.
  • Alt ünite kategorisindeki aşılar.

DNA/RNA Bazında Çalışan Aşılar

DNA ve RNA bazında üretilen aşılar, laboratuvar ortamında hazırlanmaktadır ve içerisinde genetik materyal parçaları kullanılmaktadır. Bu aşılarda kullanılan parçalar, virüslerin dış yüzeylerinde bulunan protein kodlarını içermektedir. Aşı uygulamasında, vücudun belirlenen DNA ve RNA kod talimatlarını kullanmasıyla, virüslere karşı koruyucu etki üretilmeye başlamaktadır. Akabinde, vücudun bağışıklık sistemi, parçalara en uygun antikor üretimini gerçekleştirerek, hastalığa neden olan virüse maruz kalındığında savunmaya hazır hale getirilmektedir. DNA ve RNA bazındaki aşıların en büyük avantajı ise virüslere ait genetik zekanın kullanımı ile geliştirildikleri için oldukça hızlı üretiliyor olmalarıdır. DNA ve RNA bazındaki aşılar, daha düşük maliyetlerle üretilmekte ve Covid-19’a ait DNA / RNA parçalarının kullanımı ile hastalığa yakalanmadan vücuda bağışıklık kazandırmaktadır. Bu aşıların dezavantajı ise daha önce geniş kitlelerde kullanılmamış olmasıdır. Haberci RNA olarak da bilinen mRNA aşıları, günümüzde diğer aşı alternatiflerine oranla oldukça yüksek koruma etkisine sahiptir. Bu aşıların koruyuculuğu %90’ı bulmaktadır.

Viral Vektörler

Viral Vektör aşılarının çalışma sistematiği genel olarak, bir virüsün zayıflatılarak, hastalıklara neden olan kabiliyetleri ortadan kaldırılarak, doğal bağışıklığın kazanılmasını sağlamaktır. Vücuda enjekte edilen virüs, hiçbir şekilde hastalığa neden olmazken, bağışıklık sisteminin tetiklenmesini sağlayarak, antikor üretimini arttırmaktadır. Aşıların tarihsel gelişimine bakıldığında, bu tekniğin çiçek aşısında da kullanıldığı görülmektedir. Günümüzde etkinlik oranı en yüksek aşılardan biri olarak Viral Vektör aşıları gösterilmektedir. Viral Vektör aşıları söz konusu olduğunda, öne çıkan özelliği, belirlenmiş antijenlerin enjekte edilmesi ile bedenin vereceği tepkilerde hedefe yakın boyutta olmaktadır. Bu aşılar için genellikle tek doz uygulama, bağışıklık sisteminde yeterli bulunmaktadır. Viral Vektör aşılarının dezavantajı ise bağışıklık sistemlerinin uygulanan vektörleri tanıyabilmesi olarak gösterilmektedir. Aşıların etkinliği, bedenin antijen yerine vektöre tepki vermesi ile sonuçlanıyor. Bu durum da, uygulanan aşıların etkinlik düzeyini düşürebiliyor.

İnaktif Aşılar

Bilim dünyasında geçmişi uzun yıllara dayanan, en güvenilir aşı tekniklerinden biri de İnaktif aşılar olmaktadır. Çocuk felci ve bazı grip aşılarının üretiminde İnaktif aşı tekniğinden yararlanıldığı bilinmektedir. İnaktif aşı üretimi, ısı faktörü, kimyasal ve radyasyonların bir arada kullanılması ile gerçekleşiyor. Virüslerin birbirlerini kopyalayarak çoğalması, bu teknik ile sağlanıyor. Beden içerisinde çoğalmayan virüsler, bağışıklık sisteminini tetikleyerek, savunma mekanizmalarını harekete geçiriyor. İnaktif aşıların en büyük avantajı, daha önce denemiş ve güvenilirliği ispatlanmış olmaları gösteriliyor. İnaktif aşılar, bağışıklık sistemleri düşük kişiler de bile etkili sonuçlar yaratabiliyor. İnaktif aşıların dezavantajı ise tek doz uygulamasının yeterli gelmemesi ve çoklu doz gerektirmesi şeklinde belirtiliyor. Günümüzde İnaktif aşılara en yakın örnek ise Sinovac tarafından geliştirilmiş olan aşı şeklinde belirtiliyor.

Canlı ya da Zayıflatılmış Aşılar

Canlı ya da zayıflatılmış aşı teknikleri, yıllardır kullanımı gerçekleştirilen, etkili sonuçlar yaratan aşılardan biri olmaktadır. bilimsel literatürde geçen kızamık aşısı, bu teknik ile üretilmiş aşılara verilecek örneklerden biridir. Laboratuvar ortamlarında, virüslerin zayıflatılarak oluşturulması ile üretilen bu aşılar, mevcut canlılıklarını yitirmese bile hastalığa neden olmuyor. Aşı uygulaması sonrasında, virüsler vücutta çoğalabiliyor ve bağışıklık sistemlerinin geliştirilmesini destekliyor. Bu teknik ile üretilen aşıların bilinen avantajı ise gerçek hastalığın taklit yöntemi ile uygulanarak, güçlü bir koruma yaratmasıdır.  Daha önce uygulanan ve bilinen bir teknik olması, aşının maliyetlerini de düşürmektedir. Genellikle tek doz uygulamanın yeterli olduğu bu aşı tekniğinde, ekstra moleküllere ihtiyaç kalmıyor. Tekniğin dezavantajı ise oldukça düşük bir ihtimal de olsa hastalığa neden olabilmesi şeklinde belirtiliyor. Bu aşıların, bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde uygulanması tercih edilmiyor. Aşının saklama koşullarının alternatiflerine göre daha zor olması, yaygın şekilde kullanımını sınırlıyor.

Alt Ünite Kategorisindeki Aşılar

Alt ünite kategorisinde bulunan aşılar, virüse ait canlı kısımlar yerine protein kılıflarının kullanımı ile üretiliyor. Bu proteinler, antijenlerin bağışıklık sistemlerini tetikleyerek koruma sağlıyor. Bu tekniğin kullanıldığı aşıların başında, Hepatit B aşısı geliyor. Bu aşı tekniği de daha önce denenmiş ve başarısı kanıtlanmış tekniklerden biri oluyor. Aşı tekniğinin öne çıkan özelliği ise virüse dair canlı bir kısım içermediğinden dolayı, daha güvenilir geliyor. Yüksek güvenilirliğe sahip bu aşılar, bağışıklık sistemleri düşük olan kişiler de bile kullanılabiliyor. Aşıların belirtilen dezavantajı ise uzun ve detaylı bir çalışma gerektirmesi olarak gösteriliyor. Bu teknik ile üretilen aşılarda, etkinlik oranının yükseltilmesi için çoklu doz uygulamasına ihtiyaç duyuluyor.

mRNA Aşısı ve Diğer Aşıların Farklılıkları

Covid-19 pandemisi aşı konusunu bir kez daha gündeme getiriyor. Hangi aşı daha etkili, hangi aşının yan etkileri daha fazla gibi sorular, geniş kitleler tarafından merak ediliyor. Yazımızın içerisinde her bir aşı tekniğine ilişkin detaylı bilgiler yer alıyor. mRNA aşısı ve diğer aşıların farklılıkları ise aşağıdaki şekildedir.

  • Geleneksel aşı yöntemleri, enfeksiyonlara neden olan virüslerin zayıflatılmış ya da etkisizleştirilmiş hallerinin vücuda enjekte edilmesini içeriyor.
  • Birçok aşı yönteminde, bu şekilde virüslere karşı bağışıklık kazandırılması hedefleniyor.
  • İnaktif aşı kategorisine giren bu aşılara örnek olarak Sinovac aşısı gösteriliyor.
  • mRNA aşısında ise virüsün tamamının kullanılması yerine, virüse ait genetik bilgilerin taşındığı mRNA zincirine ait önemli bir kısmın enjekte edilmesi ile uygulanıyor.
  • Viral Vektör aşılar da mRNA tabanlı aşı gibi gen teknolojisini kullanıyor.
  • Viral Vektör aşılarda, virüse ait genetik materyaller, farklı bir virüs içerisinde yerleştirilerek vücuda enjekte ediliyor.
  • RNA tabanlı aşılara örnek olarak BioNTech ve Moderna gösteriliyor.
  • Viral Vektör aşılar için de Sputnik V, Oxford / Astrazeneca aşıları örnekler arasında yer alıyor.

 Aşıların Yaygın Olarak Görülen Yan Etkileri

Tüm aşı tekniklerinde olduğu gibi, Covid-19 aşılarında da bazı yan etkilere rastlanmaktadır. Kişilerin yaş aralığı, fiziksel sağlık ve bağışıklık sistemlerine göre etki dereceleri değişkenlik gösterse de, en yaygın görülen yan etkiler, enjeksiyon bölgesinde yaşanan ağrılar ya da kızarıklıklar olmaktadır.  Tüm aşı tekniklerinde görülen yan etkilerin birçoğu, genellikle hafif şekilde hissedilmektedir. Belirtilen yan etkiler birkaç gün içerisinde kendiliğinden geçmektedir. Aşıların bazı ciddi yan etkileriyle de karşılaşılmaktadır. Ancak bunlar çok nadir şekilde görülmektedir. Uzun ve derin araştırmalarla ortaya çıkarılan aşılar, süreç içerisinde defalarca test edilmekte ve ağır yan etkilerinin minimum seviyeye getirildiğinden emin olunmaktadır. Aşı uygulamaları sonrasında karşılaşılan bu nadir yan etkiler ise uzmanlar tarafından izlenerek, gerekli tedbirlerin alınması sağlanmaktadır. Tüm Covid-19 aşılarının da dahil olduğu, raporlanan aşı yan etkilerinin, çoğunlukla hafif ve orta şiddetli şekilde yaşandığı ve kısa süreli oldukları izlenmektedir. Ender görülen bu yan etkiler ise aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır.

  • Ateş
  • Titreme hissi
  • Yorgunluk hissi
  • Baş ağrısı
  • Genel kas ağrısı
  • İshal
  • Enjeksiyon bölgesinde şiddetli ağrı

Aşı uygulamasından sonra gelişen yan etkilerin oluşma olasılıkları, spesifik aşı türüne göre değişiklik göstermektedir. Aşı yan etkileri genellikle dinlenerek, bol su tüketerek, gerekli durumlarda Parasetamol ya da Asetaminofen içeren ağrı kesiciler alınarak yönetilmektedir. Enjeksiyon bölgesinde oluşan ağrı ve hassasiyetlerin de 24 saat içerisinde hafiflediği görülmektedir. Ancak ekstrem durumlarda şikayetlerin artması halinde, sağlık personelinden destek alınması önerilmektedir. Çok sık rastlanmayan yan etkilerden nefes almada güçlük, göğüs ağrısı, kafa karışıklığı ya da konuşma zorluğu gibi şikayetlerle karşılaşılırsa, hemen sağlık kuruluşuna başvurulması gerekmektedir. 

Hülya Ergün

2014 yılından beri kurumsal şirketlere sosyal medya hesap yönetimi konusunda destek vermekteyim. Content Writers Turkey (CWT) üyesiyim. Aynı zamanda, Türkiye’nin önde gelen içerik ajanslarında freelance olarak içerik yazarlığı yapmaktayım. Okumaya, araştırmaya, yazmaya ve yaratıcılığa açık her alana ilgi duyuyorum. Yoga ve meditasyon pratikleri ile enerjimi dengeliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu